Bankacılıkta kriz yönetiminin nasıl yapılacağına değinmeden önce krizin ne olduğu, ekonomik krizin nasıl ortaya çıkacağı ve sonuçlarının ne olabileceği bilinmelidir.
Kriz, öngörülemeyen fakat hissedilebilen ekonomik bir olgudur. Kriz oluşumunun pek çok kaynağı olabilir. Doğal afetler, yönetimsel sorunlar, yolsuzluklar, kayıt dışı ekonominin getirileri, devlet politikasında yaşanan değişimler ve benzeri pek çok neden krizin ortaya çıkmasında etkilidir. Kriz öngörülemez fakat “Ben geliyorum” diyebilmektedir. Önemli olan bu anı fark edebilmek ve gerekli önlemleri alabilmektir. Sektörel, ekonomik ve küresel olmak üzere krizler gerçekleşebilir. Yaşanan bu ekonomik olgu, pek çok işletme ve kuruma etki eder. Özellikle bankalar ve uluslararası işletmeler krizden ilk etkilenen grup içerisindedir.
Ekonomik krizlerin çıkış noktalarından biri de bankacılık ve finans sektörü olabilmektedir. Bankaların krizden aşırı derecede etkilenmesi, yaşanan krizin boyutunu arttırabilmektedir. Bu durumda bankaların dikkatli olması ve krizi önceden hissedebilmesi, kriz ortamına yönelik hazırlık yapması gerekir. Kriz yönetiminde başarılı olmanın temeli yönetsel ve örgütsel açıdan politikaları başarılı bir şekilde uygulayabilmek geçer. Ekonomik kriz ortamında ekonomi makro ve mikro boyutunda etkileneceği için bu sonuçlara bankaların hazırlıklı olması gerekir. Ekonomide dalgalanmalar yaşanacağı için mal, hizmet ve üretim direkt olarak piyasa içerisinde değer kaybına uğrayacaktır. Finans piyasasında yer alan fiyat ve miktarlarda ciddi oranda bir düşüş gerçekleşecektir. Şiddetli dalgalanmalar pek çok işletmenin iflas etmesine neden olabilmektedir.
Bu noktada krizin üç temel özelliğinin dikkate alınması gerekir. Bu özellikler; tehdit, zaman ve sürprizdir. Kriz bu üç temel özellikten anlaşılabilmektedir. Krizin tehdit özelliği var olan durum ile arzulanan durum arasındaki farkları temsil etmektedir. Bu farkı anlamak da mümkündür. Krizin zaman özelliği, zaman baskısının olmasıdır. Mevcut durumda hızlı karar alabilmek ve bu kararı yönetebilmek gerekir. Bu da zamanın baskı ortamı oluşturmasına neden olur. Zamanın baskısı örgütsel yapı içerisindeki herkes tarafından hissedilebilmektedir. Sürpriz özelliği ise örgüt içerisinde rahatsız eden ve beklenmeyen değişimleri kapsamaktadır. Bu değişimler ani bir şekilde gerçekleşir ve örgüt içerisindeki herkesin değişime karşı tepki göstermesine neden olur. En alt pozisyondaki en üst pozisyondaki bireye kadar herkes bu değişimden olumsuz yönde etkilenmektedir.
Krizin genel özellikleri ise aşağıdaki gibidir:
- Kurum ya da işletme içerisindeki üst düzey hedeflerinin ya da varlığının tehdit altında olması
- Kurum ya da işletmenin öngörme ya da önleme stratejilerinin yetersiz kalması
- Krize yönelik acil bir karar mekanizmasının oluşturulma ihtiyacı ve zaman baskısının oluşması
- Beklenmedik ve ani değişimlerin ortaya çıkması ile birlikte kurum ya da işletme içerisindeki yapının bozulması
- Yönetim pozisyonunda görev alan kişilerin karar verme alanında gerilim yaşaması
- Örgüt içerisindeki bireylerin kontrol edilmesinde güçlük yaşanması
- Kurum ya da işletme açısından yaşamsal bir noktaya geçişin olması, her şeyin yeniden düzenlenmesi, dönüm noktası oluşturması
Bu noktada bilinmesi gereken diğer bir unsur krizin evreleridir. Krizin 6 adet evresi vardır. Bunlar sırası ile; krizin başlangıç noktasının oluşması, kuluçka dönemi, krizin belirme anı, krizin hücum safhası, krizden kurtulma safhası ve son olarak yeniden yapılanma aşamasıdır. Krizin başlangıç noktasının oluşmasında krize etki eden faktör hissedilmektedir. Bu evrede geçmiş ve bugün arasında bağlantı kurulmalıdır. Kuluçka döneminde krizin sinyaller göndermeye başladığı görülmektedir. Yavaş yavaş kriz yaşanabileceği üst yönetimde bulunan kişiler tarafından hissedilebilmektedir. Zamanında fark edilmeyen olaylar ve çeşitli normlar bu evrede fark edilmektedir. Krize ait sinyallerin fark edilmesi için yönetim pozisyonunda olan kişilerin bilinçli davranması gerekir. Bu sinyaller yalnızca başarılı ve etkili yöneticiler tarafından fark edilebilmektedir. Krizin fark edilmesi bir risk teşkil ettiği için bu riskin de kuluçka dönemi içerisinde belirlenmesi gerekir. Bunun için risk yönetimi uygulamaları yapılabilmektedir. Risk yönetimi uygulamalarında kurum ya da işletme içerisindeki risk tanımlanmaktadır. Tanımlanan risk değerlendirilir ve riske yönelik önlemler alınır. Alınan önlemler kontrol edilir ve risk boyutu izlemeye alınır. Bu sırada kriz ve riske yönelik çeşitli düzenlemeler yapılır. Bu düzenlemeler örgüt yapısının yine aynı sistem içerisinde faaliyet göstermesini sağlar. Örgüt yapısının düzenlemelere yönelik uyumu da daha kolay bir şekilde izlenebilmektedir.
Krizin üçüncü evresi olan belirme anı ise kaçınılmaz bir başlangıçtır. Genellikle bu evre bir son olarak görülmektedir fakat aslında bir başlangıç olarak nitelendirilmelidir. Eğer başarılı yöneticiler krizi öncesinde anlar ve gerekli önlemleri alır, düzenlemeleri gerçekleştirir ise bu aşama normal bir şekilde atlatılabilmektedir. Fakat krizin ne olduğunu bilmeyen ve gerekli önlemleri almayan kişilerin oluşturduğu örgütler kriz yönetiminde başarılı olamayacaktır. Belirme evresinden sonraki krizin hücum safhası gerekli önlemleri almayan kurum ve işletmeler için daha yıkıcı bir süreç olacaktır. Çünkü bu evrede kriz direkt olarak etkilerini göstermektedir. Örgütsel yapı etkilenmektedir ve dolayısıyla üst yöneticiler kontrol aşamasında zorluk çekmektedir. Eğer önceden önlem alınır ise hücum safhasındaki etkiler daha az hissedilmektedir.
Krizin beşinci evresi olan krizden kurtulma aşaması, krizin etkilerinin azalmaya başladığı ve neredeyse krizin sonlanacağı dönemi kapsamaktadır. Bu dönemde kriz karşısında bozulan örgüt ve işletme/kurum faaliyetleri yeniden tanımlanma aşamasına gidecektir. Yani bir kurtarma söz konusu olacaktır. Bu dönemde kriz yönetimine katılan kişilerin dikkatli olması gerekir. İlk evrede uygulanmaya başlanan kriz planı uygulanmaya devam edilmektedir. İstikrarlı bir şekilde davranıldığı takdirde kurtarma aşaması başarılı bir şekilde sonuçlanacaktır.
Krizin son aşaması olan yeniden yapılanma aşaması ise krizden tamamen kurtulan işletme ya da kurumun yeni bir başlangıç yaparak faaliyetlerine devam ettiği dönemi kapsamaktadır. Bu dönemde sanki kriz hiç yaşanmamış gibi davranılır. Gelecek dönemler için yeni kriz planlarının da oluşturulması gerekir. Yaşanan bu ekonomik dengesizlik içerisinde en önemli aşamadır. Çünkü bir işletmenin ya da kurumun sürdürülebilir olması için daima yeniden yapılanması gerekir. Bu aşamada yöneticilerin iyi bir ortam sunması ve bu ortamda çeşitli yeteneklerini ön plana çıkarması da önemlidir. Çalışanlar desteklenmeli ve yeniden yapılanmaya karşı heveslendirilmelidir. Tüm örgütün düşüncesi ve inancı olumlu bir hale getirilmelidir. Yönetimde adil olunacağı vurgulanmalıdır. Çalışanlar gelişime ve yeniliğe odaklı bir çalışma prensibiyle ilerlemelidir. Bunun için yöneticilerin duygusal davranmaması ve mantıklı kararlar alması önemlidir. Öfke, mutluluk ya da üzüntü anları hiçbir şekilde çalışanlara yansıtılmamalıdır. Çalışanlar bu dönem içerisinde oldukça hassas olacağı için eleştirel ve yargılayıcı bir tutum sergilenmemelidir. Unutulmamalıdır ki kriz en çok çalışanlar üzerinde bir etkiye sahiptir.
Bankalardaki kriz yönetimi ile işletmelerdeki kriz yönetimi temel olarak aynı prensiplere sahip olsa da farklı bir şekilde ilerlemektedir. Ekonomik krizin yaşandığı bir ülkede bankacılık faaliyetlerinin yürütülebilmesi için bankaların sermaye yeterliliği standartlarına uyum göstermesi gerekir. Finansal krizler direkt olarak bankacılık sistemlerini ve faaliyetlerini etkilediği için olası bir kriz anında bankaların sermaye alanındaki düzenlemelere hızlı bir şekilde uyum göstermesi şarttır.
Bu noktada bankalar sektör içerisinde sistemik problemlerin yanı sıra bireysel olarak kurum içerisindeki problemleri de göz önünde bulundurmalı ve bir uyum yakalamalıdır. Yaşanan krizin en önemli evresi, yeniden yapılanma evresi, iyi bir şekilde yapılmalıdır. Bankalar kriz anında makro ekonomik problemler yaşayacağı için alternatif fon kaynakları daima hazır olmalıdır. Ülke içerisinde sermaye yeterliliği karşılanamıyor ise bankaların bu fon kaynaklarına yönelmesi gerekir. Eğer ülke içerisinde bu durumu karşılama imkanı mevcut ise alternatif fon kaynakları gelecek dönemlere ayrılmalıdır.
Kimi zaman bankalarda yaşanan kriz dönemi, hükümet tarafından da kontrol altına alınabilmektedir. Hükümet bankalar için ilave kaynak yaratabilmektedir. Bu durumda banka kredi azaltma yoluna gitmeli ve yatırım sermayesine yönelik taleplerini karşılayabilecek düzeye gelene kadar firmaların tarafına olan borçlarını ödemesini sağlamalıdır. Eğer firmalar borçlarını ödeyemez konumda ise zaman içerisinde firmaların iflası görülebilir ve bu durum iflas zinciri de oluşturabilir. Bu durumda bankaya geri dönüş yapan kredi ödeme sayısı oldukça az olacağı için sermaye yeterliliği standartlarına ulaşabilmek adına önce hükümet desteği ve ardından alternatif fon seçenekleri kullanılabilmektedir.
Bankalarda Kriz Olarak Nitelendirilebilecek Durumlar
Bankalarda kriz olarak nitelendirilebilecek çeşitli durumlar söz konusudur. İlk durum ülke içerisinde yaşanan ekonomik krizdir. Ülkeyi etkileyen ve makro ekonomik ile mikro ekonomik olumsuz sonuçlar doğuran bir kriz, bankaların kriz yaşamasına neden olacaktır. Ekonomik kriz, tüketicilerin etkilenmesi demektir. Bu durumda bankalarda kredisi bulunan kişiler ve işletmeler, kredilerini ödeyememe durumuna gelebilirler. Verilen kredilerin geri dönmemesi, banka içerisinde hem risk hem de kriz yaratan bir durumdur. Risk ne kadar fazla olursa bankanın kriz yaşaması da o kadar fazla olacaktır. Yaşanan ekonomik kriz sebebiyle bankalar ülke ekonomisine destek olamaz hale gelebilir. Bu durumda acilen kriz yönetimi planına geçilmesi ve uygulanması en doğrusu olacaktır.
Bir diğer durum, piyasalar içerisinde yaşanan ekonomik dalgalanmalardır. Yurt dışında şubesi bulunan bankalar için uluslararası piyasalar oldukça önemlidir. Yurt dışındaki şubelerin sermaye yeterliliği konusunda standartlara uyması için belirli bir oranda günlük işlemini gerçekleştirmesi ve kasaya nakit akışını sağlaması, fon yaratması gereklidir. Bu fon yaratılmadığı ve nakit akışı sağlanamadığı takdirde banka açısından bir kriz ortamı söz konusudur. Aynı şekilde uluslararası bir bankanın döviz hareketliliklerinden ötürü zarara uğraması da bir kriz nedenidir. Özellikle katılım bankacılığı alanında faaliyet gösteren bankalar bu hareketlilikten daha çok etkilenmektedir. Zararın paylaşılması söz konusu olduğu için katılım bankacılığı kullanan kişiler ekonomik krizden en çok etkilenen kişilerdir.
Hükümet içerisinde yaşanan siyasi krizler de bankalar için bir kriz nedenidir. Kamu bankaları, hükümet ile birebir ilişki içerisinde olduğu için devlet sisteminde yaşanan siyasi bir kriz, bankanın da kriz yaşaması demektir. Yaşanan olumsuz politik gelişmeler, terör olayları, siyasi dengenin sağlanamaması, politik açıdan yaşanan sorunlar, ülkeler arasında yaşanan negatif siyasi gelişmeler ve daha nice olumsuz siyasi gelişme bankaların kriz yaşama sebeplerindendir. Örneğin, ABD’de şubeleri bulunan herhangi bir bankayı düşünelim. Türkiye ve ABD arasında yaşanan bir problemde Türk bankası olması sebebiyle Amerikalı müşteriler bankaya karşı taraf alacaktır. Bankadaki varlıklarını tamamen geri alma eylemi içerisine girebildikleri gibi bankanın iflas etmesi açısından kredilerini geri ödememe eyleminde de bulunabilirler. Bu nedenle siyasi gelişmeler, bankaların ilk etkilendiği kriz ortamlarından biridir. Siyasi gelişmeler sebebiyle iflas eden Türk bankaları tarihimiz içerisinde mevcuttur.
Özel sektör de bankaların kriz yaşamasına neden olabilmektedir. Özel sektöre yönelik özel teşviklerin sunulması daima bankalar için bir risk unsurudur. Bu risk sonucunda banka kriz aşamasına gelebilmektedir. Ne kadar ihtiyatlı davranılsa da özel sektör içerisinde yaşanan bir dalgalanma, kamu kaynaklarının da zarar görmesine neden olacaktır. Yaşanan bu zarar bankaları direkt olarak etkileyecektir. Özel sektör kuruluşlarının kredilerini geri ödememesi, zaman baskısının artması ve kamu kaynaklarının azalması nedeniyle bankaya yönelik fon sağlanamaması kriz ortamını oluşturabilmektedir.
Kamu harcamalarının artması yine bir bankacılık krizidir. Kamu harcamalarına yönelik artışın yaşanması, hükümetin elindeki kaynakların zarar görmesine neden olur. Bu durumda hükümetteki kredilerin sürdürülmesi zorlaşır. Yalnızca sağlık ve eğitim harcamalarına yönelik talep oluşturulur. Bu iki alan dışındaki harcamalar kısıtlanır. Kısıtlanan harcamalar sebebiyle krediler kesilebilir, ekonomik bütünlük bozulabilir. Dolayısıyla zincirleme bir şekilde banka krize uğrayabilir ve hatta iflas edebilir.
Bankacılık düzenlemelerinde yapılan bir değişim yine bankacılık alanında kriz yaratan faktörler arasındadır. BDDK (Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu) tarafından yapılan değişikliklere uyum sağlayamayan kurumlar, kriz ortamı yaşamaktadır. Örgütsel yapının bozulması nedeniyle personellerin adapte olamaması kriz ortamına hazırlık teşkil etmektedir. Dolayısıyla banka BDDK düzenlemeleri sonucunda kriz yaşayabilmektedir. Aynı şekilde bankanın yönetici kadrosunda yaşanan bir değişim de kriz unsurudur. Yönetim kadrosunda yaşanan bir değişim, banka içerisindeki denetleme ve düzenlemelerde, hedef ve stratejilerde, çalışma ortamı ve prensiplerde de değişim anlamına gelmektedir. Personeller bu değişime uyum sağlayamaz ve yönetici tarafından negatif tutum ve davranışlar altında kalırsa kriz ortamı yaşanabilmektedir.
Kriz Yönetiminin 5 Şartı
Başarılı bir kriz yönetiminin gerçekleşebilmesi için öncelikle yönetim kadrosunda bulunan kişilerin kriz anında yapılması ve yapılmaması gereken hususlar hakkında deneyimli, bilinçli ve bilgili olması gerekir. Bu alanda bilinçli olan yöneticiler bir kriz yönetim ekibi oluşturmalıdır. Bu yönetim ekibinin içerisinde kriz yönetim ekibinin lideri, yasal danışman, halkla ilişkiler uzmanı, insan kaynakları yöneticisi, işletmede ise üretim yöneticisi, bankada ise operasyon yöneticisi ve pazarlama yöneticisi bulunmalıdır. Bu ekip üyeleri tam anlamıyla koordineli bir şekilde planlı olarak faaliyet göstermelidir.
Kriz yönetiminin beş şartı bulunmaktadır. Bu şartlar;
- Yaşanan krizin görünenden daha kötü olduğunu varsaymak
- Yaşanan kriz ile birlikte insanların ve kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini bilmek
- Bankanın en kötü şekilde lanse edileceğine hazır olmak
- Çalışanlarda ve bankacılık hizmet ve faaliyetlerinde değişim yapılacağına dair hazır olmak
- Krizi kabullenmek ve bu kabulleniş ile birlikte yeniden bir doğuş yaşayıp güçleneceğinize inanmak
vardır. Krizin görünenden daha kötü bir şekilde yaşanacağını varsaymak, gerekli önlemlerin alınmasını kolaylaştırmaktadır. Kriz yaşanacaksa bu reddedilmemelidir. Reddetme aşaması atlatılmalı ve kabullenilmelidir. Kriz ile birlikte yaşanacak duygu patlamaları kontrol altına alınmalıdır. Krizin tahmin ettiğinizden daha kötü olduğunu düşünmek, ortaya daha yaratıcı fikirler çıkarmanıza zemin hazırlayacaktır. Hazırlıksız olsanız bile krizi daha kolay atlamanızı sağlayabilmektedir.
Yaşanan kriz bankanın tüketicilerini ve kamuoyunu etkileyeceği için mutlaka kamuoyu ve tüketiciler bilgilendirilmelidir. Resmi Gazete dahil olmak üzere haber kuruluşlarına haber verilmelidir. Banka hakkında haber kuruluşlarının sizden önce davranması, kamuoyuna daha kötü bir şekilde lanse edilmenize neden olur. Bu nedenle kamuoyunu kriz ile ilgili faaliyetleriniz ve aldığınız önlemler hakkında ayrıntılı bir şekilde bilgilendirmelisiniz.
Bu süreç içerisinde banka hakkında çıkacak tüm kötü haberlere de hazırlıklı olmalısınız. Basının sürekli olarak banka hakkında kötü tasvirler yapması, örgütünüzün olumsuz yönde etkilenmesine neden olacaktır. Bu durumda örgüt yapınıza dair güçlendirici ve teşvik edici tutumlar sergilemeniz oldukça önemlidir. Personellerinizin sizinle birlikte yeniden yapılanma alanında teşvik edilmesi, krizden daha çabuk bir şekilde kurtulmanızı sağlayacaktır.
Yaşanan kriz ile birlikte personellerinizi işten çıkarmak, çeşitli yeni düzenlemeler getirmek olası durumlardan biridir. Bu durumda yapılması gereken personellerinizi işten çıkaracaksınız neden işten çıkardığınızı açık bir şekilde dile getirmek olmalıdır. Örgüt içerisindeki sorunların artmasını önlemek adına çeşitli düzenlemeler de yapmanız gerekebilir. Hızlı kararlar almanız ve bu kararları bir an evvel uygulamaya dökmeniz şarttır. Bu nedenle daima açıklayıcı ve mantıklı bir şekilde davranmalısınız.
Her kriz ardından banka iflas edecek diye bir kural söz konusu değildir. Kriz yaşandıktan sonra banka yeniden yapılandırmaya giderek, çeşitli teşvikler ve hükümet desteği alarak kaynaklarını finanse edebilmektedir. Bankanın alternatif fon kaynakları da mevcut ise krizden kurtulması çok daha kolay olacaktır. Bu nedenle yaşanan kriz sonrasındaki yapılanma oldukça önemlidir. Eskisinden daha güçlü bir yapıya sahip olmalısınız. Yaşadığınız krizi bir deneyim olarak görmeli ve olası krizlere karşı önceden hazırlıklı bir yapıya dönüş sağlamalısınız. Bu sayede sizinle birlikte çalışan personeller de daha güçlü bir kurum içerisinde yer almaktan memnuniyet duyacaktır.