Üniversite yaşamından sonra iş hayatına uyum sağlamak pek de kolay değildir. Pek çok birey, iş hayatına uyum sağlayamamaktadır. Bunun sebebi yanlış kariyer planlaması, istenilen meslek grubu içerisinde yer alınamaması ya da zoraki olarak üniversite bitirilmesi sonucunda bireyin hayalindeki işi yapamaması vb. gibi pek çok nedeni olabilir.
Tüm bunlara rağmen günümüz toplumu içerisinde yaşamak için çalışılması gereklidir. Eskiden çalıştıkça yaşayan insan topluluğu günümüzde yaşayabilmek, hayat kalite standartlarına uyum sağlayabilmek için çalışması gerekiyor. Fakat tüm bu zorunluluğa, hayat mücadelesine dayanmak, tahammül etmek ya da alışmak bireyler açısından zor olabiliyor. İşte iş hayatına uyum sağlayamayan bireylerin en çok yaşadığı problemler!
İş hayatına uyum sağlayamayan bireylerin hemen hemen hepsinde şu düşünce hakimdir: “Hayatın en güzel zamanlarını para kazanmak amacıyla çalışarak harcamak istemiyorum”. Bu düşünce sebebiyle iş hayatı onlara oldukça zor gelir ve neden hep zengin olan insanların mutlu kalabildiğini merak ederler. Kendilerinin doğru bir hayat süremediğini ve iş hayatındaki sistemin de doğru bir sistem olmadığını düşünür, sorgularlar.
Her sabah uyanıp işe gitmek, işe giderken uzun bir yolculuk yapmak, özellikle de büyük şehirde çalışan biri olmak onlara işkence gibi gelir. Bu kişiler genellikle uykusuz kalır ve halsiz olur. İş yerinden uzak oturmak zorunda kalan insanların iş hayatına uyum sağlayamamasının en büyük sebeplerinden biridir uykusuzluk. Uyku düzeni olmayan birey, iş hayatında da hiçbir zaman verimli olamaz.
Üniversite hayatında “Yarını düşünmeden yaşamak” varken, iş hayatında “5 dakika sonrasını düşünerek yaşa” kuralı geçerlidir. Bu durum, bütün bireylerin zorlandığı bir konudur. İliklerine kadar genç hissetmek varken birden evden işe, işten eve giden bir çalışan olmak, hem fiziki hem de ruhsal olarak kişilerin yorulmasına sebep olur. Zihin bulanıklığı yaratır. Dolayısıyla çalışan verimli olamaz ve motivasyonunu da yükseltemez. Sonucunda da çalışmak istemez.
İş yaşamanın belki de en kırıcı ve kötü yanı, herkesin bir çıkarının olmasıdır. Kimi çalışanlar çıkarları doğrultusunda başka çalışanlara zarar vermezler. Fakat bu kişilerin sayısı yok denecek kadar azdır. İş yerinde çalışmaya başlamadan önce sevmediğiniz ya da hoşlanmadığınız insanlarla aynı ortamda bulunmanız bir zorunluluk değilken, iş hayatında zorunda kalırsınız. Rekabet uğruna sizi ezen, size saygı duymayan insanlarla aynı ortamda bulunmak, ofise gelirken ayaklarınızın geri geri gitmesine sebep olabilir.
Eskiden kendiniz için ayıracağınız zaman fazlasıyla varken iş hayatına başladıktan sonra bu zaman kısalır. Bu durum sebebiyle depresyon problemi yaşayan kişiler günümüzde mevcuttu ve sayıları git gide artmaktadır. Kendisi ve özel yaşamı için zaman ayıramayan bireylerde bir süre sonra psikolojik problemler meydana gelir. Kendilerine duydukları özgüven azalabilir. Yaşadıkları psikolojik sürecin üzerine iş yaşamındaki stres ve baskı da eklenince, bireylerde psikolojik açıdan düşüş yaşanma olasılığı oldukça fazladır.