Sosyal medya aracılığıyla pek çok başarı hikayesini görebilmektesiniz. Fakat bazı hayatlar vardır, neredeyse imkansızdır. İnsanın hayatını kurtarabilmesi için çok çalışması ve azmetmesi gerekir. Ünlü Türk Şefi Hüseyin Özer’in hikayesi de başarılarla, azim, hırs ve çok çalışmakla dolu geçen bir öykü… Kariyer yaşamında ilham kaynağı arayan kişilerin hakkında çok şey öğrenebileceği Özer, tuvaletlerde uyuyarak geçirdiği gecelerden Londra’da bir restoran zinciri sahibi olmasına kadar olan yaşam öyküsünü kendi internet sayfasında anlatmıştır.
Şef Özer, Tokat’ın Reşadiye ilçesinde dünyaya gelmiştir. Anne ve babasının henüz çok küçük yaştayken ayrılması ve 7 yaşına geldiği zaman babasının onu evlatlıktan reddetmesi, yaşadıklarının yanında pek de üzülmediği anılarından biriymiş. Çalışma hayatına çok küçük yaşlarda başladığını, fakat çalışma sebebinin annesi tarafından Ankara’ya yollanması ve babasını öldürmek amacıyla silah parasını kazanıp, silah satın alması olduğunu söylemesi kanınızı dondurabilir.
Fakat Özer’in hayatı tam da bu noktadan itibaren değişmeye başlamış. Annesi tarafından babasına duyulan öfke, onun hayatını tamamen değiştirmiş. Kendisi bu konuyla ilgili olarak yaşam hikayesini dile getirdiği internet sayfasında şu cümlelere yer vermiştir: “Ben küçüktüm ama Ankara büyük bir şehirdi ve orada beni neyin beklediğini kestiremiyordum. Param ve kalacak yerim de yoktu. Otobüs bileti almak için 20 lira borç almıştım. Bir süre Sıhhiye’deki bir umumi tuvalette yatıp kalktım. Tokat’ta istenmeyen, Ankara’da ise sokak çocuğu olmuştum…”
Babasını kaybettikten sonra kalan miras sebebiyle ağabeyinin kendisini zehirlemeye çalıştığını da hem buradaki yazısında hem de katılmış olduğu bir televizyon programında dile getirmiştir. Öz ağabeyi tarafından tarlalara ortak olmaması için zehirlenmeye çalıştığını söyleyen Özer, tüm bunlara rağmen kendi çocukluğu hakkında sorulan sorulardan sonra gülümseyerek, “Çocukluğum güzel günlerdi” demiştir ve eklemiştir, “Her çocuk gibi benim de hayallerim vardı. Okumak istiyordum. Yazı yazmayı taşa ve duvara, kara değnekle yazarak öğrendim. Uzun bir süre keçi çobanlığı yaptım.”
Okula gidememesinin her zaman içerisinde bir yara olarak kaldığını söyleyen ünlü şef, hiçbir zaman öğrenme tutkusundan vazgeçmediğini de dile getirmektedir. Ailesinin onu okutmamasına rağmen okumaktan vazgeçmemiş ve kazandığı paralarla daima kendisine kitaplar alarak okumaya çalışmıştır. Bir gün Ankara’dan İstanbul’a gitmeye karar vermiş, gitmiş ve İstanbul’da komi olarak çalışmaya başlamıştır. Komilik yaptığı sürede İngilizce öğrenmiştir. Askerliğini yaptıktan sonra ise yurt dışına açılmayı planlamış ve ilk fırsatta Londra’ya taşınmıştır.
Burada kendisine bir kebapçı işi bulmuştur ve o zamanlarını da kendisi “Talebeler arasına karışıp, aldığım bir otobüs biletiyle Londra’ya geldim ve bir kebapçıda iş buldum. Londra’da ilk işlerimden biri de İngilizce kursuna yazılmak oldu. Bu arada kebapçıdaki bodrum katta yatıyordum. Kebapçı haftada bir gün kapalıydı. Alafranga tuvalette nasıl yıkanılırsa öyle yıkandım.” şeklinde anlatmaktadır…
Geçirmiş olduğu 4 senenin ardından, kendi işletmesini kuran ve Londra’da ilk lokantasını bir arkadaşının ona ortaklık etmesi sayesinde açan Özer; dünyanın en saygın Türk lokantasına sahip olması ve dünyadaki en başarılı 32 insan içerisinde yer alması ile biliniyor. Aynı zamanda kendisi İngiliz Kraliyet Ailesi’ne Türk mutfağından çeşitler sunarak yedirmesi ile bilinen insanlardan biri…