Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının, piyasalar, ekonomi ve finans sektörü üzerindeki olumsuz etkilerine dair açıklama yaptı. Utku, “Tüm dünyada, gerek para politikası gerekse mali politikalarda genişleyici adımlar hızla atılmaktadır. Ekonominin gelir üretemediği bu durumun devam etmesi halinde küresel resesyon kaçınılmaz.” dedi
Albaraka Türk Genel Müdürü Utku, AA muhabirine salgınla ilgili olarak açıklamalarda bulundu. Yeni tip koronavirüs salgınının Çin’de ortaya çıkması ve virüsün oldukça hızlı bir şekilde yayılmasının tahmin edilemeyeceğini söyleyen Banka Genel Müdürü, virüsün yayılmasını önlemek ve hızını kesmek nedeniyle ülkelerin sert önlemler almaya mecbur kaldığını dile getirdi.
Utku, “Gelir üretemeyen ekonomide ise ilk aşamada kurumlar ve hane halkı nakit ihtiyaçlarını karşılamak için ellerindeki finansal enstrümanları satmaya başladılar daha sonrasında ise büyük merkez bankalarının devreye aldığı teşvik paketleri devreye girdi. Şu an ise tüm dünyada, gerek para politikası gerekse mali politikalarda genişleyici adımlar hızla atılmaktadır. Ekonominin gelir üretemediği bu durumun devam etmesi durumunda küresel bir resesyon kaçınılmaz.” şeklinde konuştu.
Krizin Karakteristik Özelliği Geçmiş Krizlerden Farklı
Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku, geçmiş krizlerden çok farklı bir kriz modeliyle karşı karşıya olduklarını ifade etti. Utku açıklamasında şu sözlere yer verdi:
“2008’de varlık fiyatları kaynaklı finansal krizi, para politikaları ile aşmak görece daha kolaydı. O dönem bile para politikalarının ne kadar etkili çalıştığı ise ayrı bir tartışma konusu. Ancak, şu an içerisinde bulunduğumuz durum sağlık kaynaklı olarak hem arz hem de talep tarafının ciddi etkilendiği bir reel sektör krizi. Tabi, reel sektör üzerinden tüm finansal sektörü, varlık fiyatlarını, hane halklarını ve devletleri etkiliyor. Ayrıca, yüksek borçluluğun, ciddi eşitsizliğin ve amacından sapan birçok finansal enstrümanın devrede olduğu dönem krizin derinleşmesini beraberinde getiriyor.
Tabi ki, bu ortamda para politikası ve mali politikalar devreye girmelidir, girdiler de. Ancak bu politikaların toparlama etkisinden ziyade, yıkıcı etkileri azaltma fonksiyonları olabilir sadece. Toparlanma ise virüsün ilacı, aşısı veya yayılımının durması noktasındaki pozitif haberlerle gelişebilir. Şu an için koronavirüsün gündelik yaşamı ne kadar süre daha olumsuz etkileyeceği konusunda belirsizlik devam ediyor.
Toplumsal ve sosyal hayatımız gerçekten büyük bir kısıtlama altında. Elbette hepimiz bu süreç ne zaman bitecek diye merak ediyoruz. Fakat hepimiz bilmeliyiz ki bu durum sonsuza kadar sürmeyecek. Dünya binlerce yıldır salgınlarla karşı karşıya kalmış ve kalmaya devam edecek. Ancak bugün insanlık, bizzat yaşayarak edindiği bu tecrübeye pozitif bilimi de katarak bambaşka bir noktaya gelmiş durumda. Elimizde çok fazla imkân; işinin ehli bilim insanları, geçmiş zamanlarla kıyaslanamayacak derecede çok tedavi yöntemleri, sağlık teknolojileri ve daha iyi organize olan bir toplum var.”
Küresel Talep İhracatımızı Baskılayacak
Krizin hem arz hem de talep kaynaklı olduğunu belirten Utku açıklamasına şu cümleler ile devam etti:
“Öncelikle küresel talep ihracatımızı baskılayacaktır. Ancak ithalatın düşüşü ihracattan daha fazla olacaktır. Turizm direkt olarak ekonomimizin yaklaşık yüzde 5’ini dolaylı olarak ise yaklaşık yüzde 7’sini etkilemekte ve toplamda ekonomimizin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturmaktadır. Bu manada virüsün yaygınlaşması özellikle yazın artan turizm gelirlerini negatif etkileyecektir. Düşen petrol fiyatları ise enerji ithalatını ve enflasyonu aşağı yönlü etkileyecektir.
Tüm dünyada olan gelişmelerden Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değil. Örneğin, dolar hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkelerin kurlarına göre değer kazanırken Türk Liramıza karşı da değer kazanmaktadır. Ancak, şu ana kadar Türk Liramız bu ortamda gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına göre daha iyi performans göstermektedir.
Ayrıca gerek dünyada ve gerekse Türkiye’de bu krizin sektörleri dönüştürme, iş yapışlarını dönüştürme, alış veriş alışkanlıkları etkileme gibi birçok ekonomik, siyasi ve toplumsal etkileri olacaktır. Belki de asıl değişiklikleri, virüs şoku ortadan kalktığında görmeye başlayacağız. Bu minvalde, paradigma değişikliklerinin gerçekleşeceği ortamda yeni düzene adapte olabilenlerin ciddi sıçrama ihtimali söz konusudur. Türkiye’nin ise bu anlamda ciddi bir potansiyeli söz konusudur.”
Bankacılık Sektörü Nakit Döngüsünü Canlı Tutabilir
Bankacılık sektörünün reel sektör ile iç içe olduğunun altını çizen Utku, nakit ihtiyacının reel sektör içerisinde giderek arttığını ifade etti. Bu ihtiyacın karşılanması için kredi talebinin nakit döngüsünün gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Utku, bu yönden bankacılık sektörünün nakit döngüsünü canlı tutabilecek güçte olduğunu söyledi ve sözlerine şu cümleleri de ekledi:
“Bununla birlikte sürekliliğin sağlanması açısından verilen bu kredilerin zamanında geri ödenmesi hayati önem taşıyor. Virüs etkisi ile kredi taksit ödemelerinin gecikmesi, takipteki kredi oranlarının artması dolayısı ile özel karşılıkların artması ve karlılığın azalmasına ve likiditenin etkilenmesine sebep olabilir. Ancak, bu etkilerin sınırlanması için bir dizi önlem alındı. Regülasyonlarla takibe intikal süresi, 90 günden 180 güne çıkarıldı, zorunlu karşılıkların indirimi ile beraber bankalara likidite sağlandı. Bu gibi değişiklikler kısa vadede reel sektör üzerinden bankacılık sektörüne olan etkileri sınırlandıracaktır, uzun vadede ise etkilerin derinliğini virüsün gidişatı belirleyecektir.
Bankacılık sektörünün bu güce erişmesinde, 2001 ve 2008 krizi sonrasında alınan önlemlerin ciddi etkisi söz konusudur. 2018 kur şoku aslında bankalar için bir stres testi olmuş ve geçmişte ve 2018’de alınan önlemlerin etkisi ile bankalar bu testi başarı ile geçmişlerdi. 2018 sonrasında reel sektörün de riski yönetme noktasında ciddi kazanımları söz konusu oldu.
Tabi içerisinde bulunduğumuz ortamın, hem reel sektöre hem de bankalara etkileri olacaktır. Etkilerin boyutu ve derinliği ise virüsün yayılımına ve vadesine bağlı olacaktır. Virüs sonrası ise geçmişte olduğu gibi, hem reel sektörün hem de finans sektörünün bu alanda yaşadığı tecrübelerin regülasyonlarla tekrar çerçevelenmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir.”